3 Şubat 2013 Pazar

Eskrim yapan pis ergen

Hayatımda en nefret ettiğim şey kendini büyümüş zanneden 13 14 yaşındaki o küçük bebelerin mutfağa gelip '' İçeri götürülecek bir şey vaar mııı? '' sorusu. Bundan daha itici, daha kötü bir şey daha yok. Abi bırak ben yapayım yaa. Ergenliğimin baharında daha 17 yaşındayım bırakın da ben de babamın gözüne gireyim, misafirler ne hamarat kız edasıyla bana baksınlar niye bana bunu yapıp kısmetimi kapatmaya çalışıyorsunuz bir türlü anlamış değilim. Daha size çoook var demek isterdim ama aramızdaki yaş farkının küçüklüğüne hürmeten bu lafı etmiyorum.
Lan bide bacak kadar boyunuz, daha oturmamış karakteriniz, o salak yüz ifadeniz ve ergenlik sebebiyle uzayan o küçük bacak ve kollarınızı koyacak yer bulamayışınızla çok tatlısınız. Bırakın da sizi o cici halinizle sevelim. Niye böyle garip hareketler yapıyorsunuuzz!!
O yeni yeni çocukluk evresini atlatmış halinizle bana '' Dur da ben yapayım. '' lafları etmeyin. Bırakın yapayım! Bok mu var sanki iki tabağı taşısam noluur? İşin garip tarafı benim evim. Ne diye gelin güvey oluyon otur oturduğun yerde misafirliğini bil. Bide sinirlenip ağzının ortasına iki tane çakınca '' Beni dövdüüüü. '' olur adı. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer lafını edeceğim ama bu muşmula suratlı yeni ergenler ne yazık ki kendinin misafir olduğunu bile anlayamıyor.
Şuan içeride hormonları üst seviyede olan benim boylarımda 12 yaşında bir ergen var. Ağzını burnunu kırasım var ama korkuyorum eskrim yapıyor. Allah muhafaza mutfakta bıçak bulsa üstüme çullanır yeminle. Neyse...

2 Şubat 2013 Cumartesi


En çekilmez halimdir kırgın, kızgın, ağlamaklı halim. Zaten iki lafından biri 'Beni bırakma' olan birinden ne beklersiniz ki?

Öylesine tuhaf bir beynim var ki bazen ben bile şaşırıyorum. Bir insan nasıl olur da bir sınavdan 100 alıp 5 dakika sonra 10 puan alamayacak kadar umursamaz olabilir? Gerçi buda ayrılıklarda hiç üzülmememi sağlayan o müthiş özelliğim. Ilk 1 haftadır gideri. Sonrasında benim için hiç olma süreci başlar. Unutmaya inanmam insan hayatında. Hepimiz sadece alışıyoruz. Ama ben öyle bir alışıyorum ki o insan hiç yokmuş gibi...

Sahi herkesten başka yaşıyorum o ilk haftayı. Günlerim hep ağlayarak geçiyor ya da dalgın, durgun,aptal bir kız oluyorum. Uykularım asla kaçmıyor ama rüyalarım hep keşke uyuyamasam diyeceğim nitelikte.

Kabul ediyorum ilgi,sevgi konusunda aşırı dozu bile aşıp hala büyük bir açlıkla yaklaşıyorum insanlara.

Biliyorum aptalın tekiyim; ama bende bi şekilde yaşamak zorundayım...

14 Kasım 2012 Çarşamba

Olaylar gerçekten insanın isteklerini çok etkiliyormuş. Şimdi bu nereden çıktı sorusu oluştu tabii. Ne yazık ki gribin, nezlenin ve diğer bir çok hastalığı bünyesinde kardeş kardeş barındıran bir insan haline geldim bu hafta. Burnum adeta kapanmak bilmeyen bir musluk. Annem, kendimi bildim bileli ''Benim burnum akmıyor bari bunların aksaydı.'' diye her fırsatta söyler. 40 defa söylemeyi başarmış olacak ki ben bu haldeyim. Domates gibi kızarmış bir burnum var şimdi. Sümüklü kız diye adımın çıkmasına cidden ramak kaldı. 1 gün içerisinde tam 15 tane hap yutuyorum. Ölmek üzereyim ve beni kimse anlamıyor. :( Sınavlarım bok gibi geçiyor. Depresyondayııııııım.


Not : Bu yazıyı sadece yazmak için yazdım belli olduğu üzere...

16 Ekim 2012 Salı











Yağmur sonrası karanlıkta bir şehir
İçinde ben. 
Şarkılar çalıyor taksilerin teyibinden 
Giderken sen... 
Tüyleri ıslak kuşlar su içiyorlar çeşmelerden 
Kimsenin umrunda değiliz, 
Ne aşk 
Ne ben. 
Bir şey olmamış,bir yerinden vurulmamış gibidir şehir. 
Her gidiş niye birbirine benzer. 
Arabaların camlarını siler tinerci çocuklar 
Bir sigara parasına ömrümü anlatırım 
Belki onlar dinler 
Çekip gidişin hangi şarkıya benzer 
Bulup çıkarırız karanlıkta bir şehrin içinden 
Çocuklarla beraber 
Neden kimsenin umrunda değiliz 
Neden 
Ne aşk 
Ne ben 
Islık çalmayı bilseydim 
Birazda kahretmeyi 
Hayır aç değilim diyebilmeyi 
Canım istemiyorlarla çekip gitmeyi 
Denizi seyretmeyi kıyıdan 
Martılardan dilek tutmayı becerebilseydim 
Belki kolay olurdu sensizlik 
Belki benide alırdı koynuna hasretin derin boşluğu. 
Yapabilseydim,kapıyı ardından ben kapayabilseydim 
Camlara vurabilseydim öfkesini sensizliğin 
Kırıp dökebilseydim senin gibi 
Birde ayrılığı sevseydim olurdu sanki. 
Şu senin gidişin biraz üzmeliydi yağmur 
sonrası bu şehri 
Elimi tutmalıydı beyoğlu 
Koluma girmeliydi üsküdar 
Geçer demeliydi bakinin kahvesi 
Sinema afişleri gönlümü almalıydı 
Göz kırpmalıydı fatihin ana caddesi 
En azından kadıköy biraz ağlamalıydı 
Olur demeliydi galata 
Samatya yanımda yürümeliydi tren raylarıyla 
Saçlarımı okşamalıydı kasımpaşa 
Aşk böyledir demeliydi bakırköy mesela 
Yüzüme rüzgarını sürmeliydi eyüp sultan 
Eminönü oturmaya gelmeliydi bütün kuşlarıyla
Tophane demli bir çay söylemeliydi en kırılgan anımda. 
Yağmur sonrası bu şehri kolkola 
geçmeliydim bütün arkadaşlarla 
Bir şiir yazabilmek için kocaman yalnızlığa 
Bunun için isterdim bu şehri yanımda 
Yağmur sonrası karanlıkta bir şehir 
İçinde ben 
Şarkılar çalıyor taksilerin teyibinden 
Giderken sen...







5 Eylül 2012 Çarşamba

Diş doktoru :(

2 gün önce diş doktoruna gitme kararı aldım. ( Sanırım kaşınıyorum biraz. Ağrısız sızısız doktora gittim. ) Sabah oldukça asabiydim. Diş taşlarımı temizleyecek doktor diye internette bulduğum bütün yazıları okudum. Diş doktorlarından daha çok şey öğrendiğime eminim. Doktora gidiyoruz ama yolda resmen kıvranıyorum. Bi karın ağrım var ki ölüyorum sanki. Annemde tabii her zamanki gibi kadının tekine geçmiş olsun dedi. Kadın çöreklendi başımıza. Bunlar çok kaba dedi. Ben zannediyorum ki hastanedeki doktorlardan bahsediyor. Aldı beni bir korku. 17 yıllık ömrü hayatımda ilk defa devlet hastanesinde bir doktora ağzımı açacağım. :D Anne kalk gidelim bak benim param var Arzu halleder nolcak diyorum. Annem saçmalamasana. Kadın doktorlardan değil dişlerinden bahsetti. Kaplama yaptırmış alışamamış daha ondan dedi. Ben yemiyorum doğal olarak. En sonunda bizim doktoru gösterdi doktor çok iyi de biz canımızın kıymetini bilmediğimizden bi ağrısı olduğu zaman geliyoruz e o zaman da çok canımız yanıyor dedi. Sonunda rahatladım. Sol tarafta da iki çocuk. Ordan beni kesiyorlar. Ben hastaneden çıkınca ağzım yüzüm yamuk yumuk olur diye yataktan kalktığım gibi gittim ama dünya üzerinde o halimle bana bakacak aptallar da varmış işte. Neyse. Bide onlara sinir oluyorum. Doktor adımı ve soyadımı söyledi. Çocuklar tabii anında adımı akıllarına kaydettiler. Annemle kalktık gittik. Kadın hemen koltuğa aldı beni. Dudağımı 2 metre aşağıya saldım anneme bakıyorum. Hemen bastı karı iğneyi. Tek iğneyle tüm ağzımı elden geçirdi pislik. Diş taşlarımı temizledi ohh bitti derken karı başladı sağ alt dişlerimden birini didiklemeye. Bak ya dilini kesicem ya dudağını hareket etme diyor ama ben nasıl durayım yerimde. Ölüyorum sandım. Ben nerden bileyim çürüğü temizlediğini. Kendi kendime başladım salak karı diş bırakmadı yeminle diş taşı, diş taşı derken dişten olduk iyi mi, aptal kız, aptaaal diyorum. Neyse en sonunda benimki bitti. Annemde takıldı biraz. :D Sonra gidiyoruz ama ben bi sinirliyim kadına. O da bana sinirli tabii. Dolguyu yaparken acıma rağmen ben bi daha devlet hastanesine gelmem cidden gelmem bu ne böyle ya dedim. Kadında ağzımın içine apartman dikti mübarek. Belli etti sinirini. Çıktık dışarı. Annem dur azıcık oturalım diyor ama ben bi hışım çıktım hastaneden. Annem durakta ben aldım telefonunu babamı aradım. Hiç nasılsın falan diyemeyeceğim bok gibi yaptı pislik karı. Özele gitseydik 1 diş için 50 tane iğne vururlardı. Tek seferde 3 dolgu yaptı kadın. Açlıktan ağzım koksa gelmem ben bi daha buraya. O bu hastane çok iyiymiş çok diyenlerde otobüsten falan dışını gördüler herhalde derken başladım ağlamaya. Babam da neyse buda deneyim oldu bak. Bir şey olmaz geçti gitti işte gibi bir sürü teselli cümlesi kurup kapattı telefonu. Ve bu hikayenin sonunda sizin hiçbir halt öğrenemediğiniz gibi benimde tek öğrendiğim canımdan can gitti o koltukta. Hatta belki de zengin koca bulmanın ne kadar mühim bir mesele olduğunu öğrendim... 


3 Ağustos 2012 Cuma

Dileğim Sensin (:




Ne zaman doğum günü pastası üflesem, ne zaman yıldız kaysa, ne zaman biri dilek tut dese, hep seni diliyorum. Hayatıma girip her şeyi değiştirmeni umuyorum. Ayaklarımın yerden kesileceği, yüreğimin bedenime sığmayacağı o güzel anları yaşamak istiyorum.


Biliyorum, sen gelince rengi değişecek dünyamın. Bütün siyahlar dağılacak, dönecek çiçeklerin yüzü aşka. Isınacak ruhum, can bulacak.

Sen gelince, yeni dünyalar tanıyacağım. Hiç bilmediğim diller öğrenip, kendimi seninle çoğaltacağım. Yeni insanlar, yeni dostluklara kavuşacağım.

Hiç görmediğim bir resme bakar gibi şaşkın, durup seni izleyeceğim. Nasıl güldüğünü, nasıl öptüğünü, nasıl seviştiğini bileceğim.
Aşkın kıvrımlarında yol alacağım seninle. Daha güzel şarkılar söyleyeceğim, uzun şiirler yazacağım. Kelimelerim bile değişecek belki…
Biliyorum, sen geldiğinde hayatın anlamı farklılaşacak. Başkası için değil ama başkasıyla yaşamanın o garip tadını bulacağım.
Büyüteceksin beni, kendimi eleyeceğim. Daha önce hiç sevmemiş gibi yapamam ama seni bir başka seveceğim.
Aptallaşacağım bazen, aklım hep sende olduğundan sakarlaşacağım. Telefonu elimden bırakmadan uyuyup, gözümü açar açmaz mesajın geldi mi diye bakacağım.
Kahvem gibi, sigaram gibi, seni de alışkanlıklarım arasına alacağım. Bağımlılığım değil, vazgeçmesi zor olan sevdiklerim arasında yerini alacaksın.
Ne zaman dua etsem, seni diliyorum. Biliyorum, sen geldiğinde gözlerim başka parlayacak. Aşk, üstümde güzel bir elbise gibi duracak ve ben seni sevmenin keyfini çıkaracağım.
Seni diliyorum düş saatlerinde ve biliyorum mutlaka tanışacağız ömrün bir yerinde!